Çok Çalışmak Başarıysa, Neden Hâlâ Yetişemiyoruz? (3-3-3 Metodu)

Hayatta her zaman daha fazla şey yapılabilir. İyi biliyorum çünkü sürekli yeni fikirlerin, projelerin ve hedeflerin peşinde koşan biri olarak yıllardır bunu yaşıyorum. Gece yatağa yatarken aklımda hâlâ çözülmemiş onlarca küçük problem dolaşıyor. Sabah kalktığımda ofise gitmek veya mesajlarımı/maillerimi okumak ise yepyeni fikirlerin başıma üşüşmesinin başlangıcı oluyor. Kabul edin, sizde de durum çok farklı değildir. Evet kabul edelim, hepimizin yapılacaklar listesi, bankadaki para hesabımızdan daha hızlı artıyor. Hayır, bu bir başarı değil, aksine ciddi bir planlama faciası. Çok çalışıyor olmakla çok şey başarmak arasında kocaman bir fark var. Muhtemelen sen de gün boyu kendini üretkenmiş gibi kandırıyorsun. Endişelenme, seni suçlamıyorum—zira uzun yıllar boyunca ben de bunu yaptım. Sorun şu ki, işlerimizi sıraya koymadığımız sürece ne kadar “meşgul” olduğumuzun hiçbir önemi yok. Sonuçta hiçbirimiz sonsuza dek koşturacak değiliz; gerçek başarı, koşmayı bırakıp neye koştuğumuza karar verdiğimiz gün başlıyor.
Üretkenlikten bahseden herkesin ortak takıntısı şudur: "Daha çok yap." Çok tuhaf değil mi? Oysa mesele daha fazla yapmak değil, daha akıllıca yapmaktır. Durum şu: Bir işi doğru yapmak istiyorsan, önce hangi işi doğru yapacağını bilmelisin. Biliyorum, kulağa fazla basit geliyor. Ama hayatın sırrı da zaten basit şeylerde gizli. Başka bir deyişle, Ferrari hızında yaşayıp navigasyonu olmayan bir sürücüysen, asla doğru yere varamazsın. Yıllar içinde fark ettiğim şey tam da bu: İyi bir planın yoksa, her şeyi yapmaya çalışırsın ve hiçbir şey yapamazsın. İşte o zaman, “Üretkenim” dediğin şey aslında büyük, şık bir yanılsamadan ibaret olur. Üretkenlik oyununu kazanmanın yolu daha fazla değil, daha akıllıca çalışmakta saklı.
Size uzun uzun teoriler anlatıp sıkıcı kavramlara boğmak gibi bir niyetim yok. Zaten dünyada ihtiyacımız olan son şey, işleri daha karmaşık hale getirecek yeni bir sistem. Tam aksine; basit, şık ve işe yarayan bir çözümden bahsediyorum: Oliver Burkeman'ın 3-3-3 Metodu. Kulağa gizli bir ajan kodu gibi geliyor, ama inanın bana, bu yöntemle her günü kurtarmak sandığınızdan çok daha kolay olacak. Bu yöntem gününüzü üç basit parçaya bölüyor ve sizi verimlilik girdabından çıkarıp kontrolü ele almanızı sağlıyor. Gününüzü organize etmek ve doğru şeyleri yapmak için güçlü ancak basit bir yaklaşım. Bu çerçeve, gününüzü üç temel kategoriye bölerek zamanınızı önceliklendirmenize yardımcı olur.

- En önemli şeyinize 3 odaklı saat ayırın. Yani Derin Çalışma. Burası sizin gizli laboratuvarınız. Kapıyı kapatın, telefonu uçak moduna alın ve kimsenin sizi rahatsız edemeyeceği üç saatlik bir süper güç moduna geçin. Günün ana hedefine lazerle nişan alın, gerisini yok sayın.
- Kaçındığınız 3 kısa görevi tamamlayın. Bir bakıma Hızlı Görevler. Kabul edelim; bazı işler, üzerimize yapışan sakız gibidir. Can sıkıcı ama kaçış yok. Üç tane hızlı görev seçin ve hızlı bir vuruşla onları listenizden çıkarın. Bunlar küçük ama rahatsız edici işler; hızlı toplantılar, kısa e-postalar, cevapsız çağrılar… Kısacası gününüzü kurtarmak için temizlemeniz gereken küçük, sinir bozucu düşmanlar.
- Hayatınızı düzene sokmak için 3 bakım etkinliği üzerinde çalışın. Destekleyici Görevler ve Sinir Listesi diyebiliriz. Bu görevler küçük işlerdir ama küçümseyenlerin sonunu hepimiz gördük. Bunlar yapılmazsa işler kontrolden çıkar ve kaosun efendisi siz değil, onlar olur. Gününüzün son bölümünü bunları temizleyerek, hayatınızı düzenleyerek ve zihninizi rahatlatmak için ayırırsınız. Düzen olmadan başarı olmaz, unutmayın.
İyi bir sistemin farkı, küçük detaylarda gizlidir. Bu üçlü yapı da öyle. Tek tek bakıldığında sıradan, ama birlikte kurgulandığında fark yaratan bir düzene dönüşüyor. Her biri kendi başına güçlü, birlikte ise düzenin ta kendisi. Şimdi parçaları inceleyelim.

1. Derin Çalışma
Bir işi halletmenin iki yolu vardır: Ya işi halledersiniz ya da iş sizi halleder. Derin çalışma tam da burada devreye giriyor. Bu, tamamen odaklandığınız, dünyayı ve diğer tüm saçmalıkları devre dışı bıraktığınız bölümdür. Dikkatinizi dağıtacak şeylerin üzerine beton döküp, zihin gücünüzün tamamını gerçek değeri olan tek bir projeye yöneltirsiniz. Neden mi? Çünkü gerçek başarı, yüz tane göreve yüzde 1 değil, bir tane göreve yüzde 100 verdiğinizde gelir. İstediğiniz kadar zeki olun, dikkatiniz dağılmışsa zırhınızda hep bir açık vardır.
Önce zor işleri yapın. Kolay işler kendiliğinden hallolur.
— Dale Carnegie
Bu söz hayatınızı kurtarabilir—tabii doğru yerde kullanırsanız. Derin çalışma sürecini gününüzün ilk bölümüne koyun. Çünkü sabahları henüz dünya sizi ele geçirmemiştir ve irade gücünüz tam kapasite çalışır. Bu zaman dilimini doğru kullanırsanız, kalan tüm gününüz kolaylaşır. Başka bir deyişle, gerçek bir süper kahraman, düşmanlarını en güçlü olduğu anda vurur. Gücünüzün zirvesindeyken en büyük işleri halletmezseniz, gün sonunda yapabileceğiniz tek şey pişmanlıklarla dolu bir film izlemek olur.
2. Hızlı Görevler
Hızlı görevler, sizin küçük baş belalarınız gibidir. Büyük değiller, dünyayı değiştirmiyorlar ama ne hikmetse yapmadığınız sürece zihninizi ele geçirip sizi rahatsız etmeyi başarıyorlar. Kısa toplantılar, bekleyen telefon görüşmeleri, küçük rapor revizyonları ya da "iki dakikalık" e-postalar. İtiraf edelim, bu tür işler karizmatik de değil, eğlenceli de. Ama işte hayatın gerçeği: küçük canavarları yok sayarsanız, bir süre sonra büyür ve kocaman bir ejderhaya dönüşürler.
Disiplin, can sıkıcı şeyleri ilk sıraya almaktır.
— William James
Bu yüzden onları hızlıca, kararlı biçimde ortadan kaldırmak en iyisi. Her gün öğleden sonra 30’ar dakikalık kısa bloklarla bu sıkıcı görevleri halletmek, size iki şey sağlar: İlki, listenizden sürekli işleri silmenin yarattığı muhteşem bir motivasyon hissi (itiraf edin, hepimiz buna bağımlıyız). İkincisi, zihninizin derinliklerinde sürekli çınlayan, “Bunu da mı yapmadın?” sorusundan sonsuza kadar kurtulma şansı.
3. Destekleyici Görevler ve Sinir Listesi
Şimdi sıra geldi günün son kısmına: Destekleyici görevler ve Sinir Listesi. Havalı bir isme sahip değiller, üzerinde durmaya değer bile görünmüyorlar değil mi? İşte burada herkes yanılır. Bu görevleri önemsemeyenler bir sabah uyandığında tüm sistemin çöktüğünü görür—ki inanın bana, bunu kimse istemez. Bu küçük işler, tam olarak basit, düzenleyici ve fark edilmeyen işlerdir. E-postaların düzenlenmesi, belgelerin arşivlenmesi, ajanda ve görev listenizin güncellenmesi gibi ufak işler belki heyecan verici değildir, ama hayatınızın düzenli ve sakin kalmasını sağlayan küçük kahramanlardır.
Düzen, zekânın dışavurumudur.
— Jean Piaget
Bu görevleri unutmak ya da küçümsemek size zaman kazandırmaz, aksine zamanla felakete yol açar. Çözüm mü? Basit: Her gün bu minik kahramanlardan birkaç tanesini kurtarın ve listenizi temiz tutun. Hatta daha iyisi, kendinize bir “Sinir Listesi” yapın ve sürekli rahatsız olduğunuz, ertelediğiniz ufak işleri bu listeye yazın. Her gün bu listedeki birkaç görevi tamamlayarak kendinizi rahatlatın ve kontrolü elinizde tutun. Küçük sorunları ne kadar hızlı temizlerseniz, büyük zaferlere o kadar hızlı ulaşırsınız. Ve güvenin bana, büyük zaferler küçük detaylarda saklıdır.

Sürekli bir yerlere koşturan, hep daha fazlasını yapmaya çalışan ve yine de gün sonunda yetmeyenler için bu yöntem gerçek bir dönüm noktası olabilir. Çünkü üretkenlik, sadece yoğun çalışma temposu ve bitmeyen işler listesini tamamlamak değildir. 3-3-3 metodu, size basit ama etkili bir formül sunar: doğru işi, doğru zamanda, doğru şekilde yapmanızı sağlar. Derin çalışma seanslarıyla önemli işlerinize hak ettiği değeri verir, hızlı görevlerle küçük işleri kontrol altına alır, destekleyici görevlerle de hayatınızı kaostan kurtarırsınız. Belki de şimdi, sürekli daha fazlasını yapmaya çalışmak yerine, gerçekten önemli olanı yapmaya başlama vaktidir.
Üretkenlik sadece bir konu değil, üzerine sürekli düşünülecek, konuşulacak ve geliştirilecek bir yaşam tarzı. O yüzden önümüzdeki dönemde daha fazla üretkenlik ipucu, kişisel tecrübe ve yöntem paylaşmaya devam edeceğim. Görüşmek üzere!