Kurumlar Yenilikçi Potansiyeli Neden Kullanamıyor?

Kurumsal Kaşif Serisi-2: Kurumlarda yerleşik düzenin ve prosedürlerin, yenilikçi bireylerin potansiyelini nasıl sınırladığına dair düşünceler.
Kurumlar Yenilikçi Potansiyeli Neden Kullanamıyor?

Kurumlar, tarih boyunca düzenin ve gücün sürekliliğini temsil ettiler. Belirsizlikten hoşlanmazlar; öngörülebilirliği, prosedürü ve denetim sistemini vazgeçilmez kabul ederler. Kurumların bugünkü en büyük sınavı; kendi yapılarının doğasına aykırı olan keşif ruhunu içselleştirebilmekte yatıyor. İşte tam bu noktada karşımıza "kurumsal kaşif" profili çıkıyor: sistemin içine doğmuş ama onun sınırlarını aşmak konusunda doğal bir içgüdüye sahip olan birey.

Kurumsal kaşif, sistemin içinde var olan ama onunla yetinmeyen; kurumsal kaynakları kullanabilen ama girişimcilik refleksine sahip olan nadir bir tür; nadir bir kişiliktir. Bu kişi, fikirle değil, düşünceyle; aksiyonla değil, eylemle hareket eder. O, yalnızca problem çözücü değildir. Aynı zamanda, çözülmeye değer problemleri görebilen kişidir. Ve en önemlisi, çözümün sadece teknik bir süreç değil, aynı zamanda kültürel bir mücadele olduğunun farkındadır. Bir iş fikrinin şirket içinde doğup ölmesi ya da ölmeden büyümesi, çoğunlukla kurumun bu kültürel reflekslerine bağlıdır. Ve bu refleksler, çoğu zaman kaşifin hareket alanını daraltır.

Bugün birçok kurum inovasyondan söz ediyor. Strateji belgelerinde “değişim” kelimesi sıkça geçiyor, inovasyon departmanları kuruluyor, hackathon’lar düzenleniyor. Ancak bu çabaların birçoğu, inovasyonun biçimini taklit ederken, ruhuna yabancı kalıyor. Gerçek bir inovasyon kültürü, yapısal olarak hata yapabilmeyi, deney yapabilmeyi, sonuç almayı değil bazen sadece öğrenebilmeyi değerli kılar.

Kurumsal kaşif işte tam bu zemini yoklarken ortaya çıkar. Onun iç motivasyonu, yalnızca kariyer başarısıyla sınırlı değildir. Düşünce üretme, bağlantı kurma, potansiyel görme ve buna hareket alanı açma ihtiyacı, onun esas yakıtıdır. Ama bu ihtiyaç, çoğu zaman kurumsal yapının sınırlarıyla çatışır. Kaşif; kaynak yaratmadan önce ikna etmeyi, aksiyon almadan önce destek toplamayı, büyümeden önce kontrol edilmeyi beklemek zorunda kalır. Oysa girişimci ruh, gecikmeyi değil, yapmayı önemser. Süreçlere ve prosedürlere saygısı vardır, ancak onları kutsamaz. İşte bu fark, kurum ile kaşif arasında her zaman bir gerilim yaratır.

Bugünün kurumları bu gerilimi ya dönüştürmek ya da bastırmak zorundadır. Dönüştürebilenler, kurumsal kaslarına yeni bir zihinsel esneklik kazandırırken; bastıranlar, yetenekli beyinleri yavaş yavaş sistem dışına iter. Üstelik bu gidiş, sessiz olur. Çünkü kurumsal kaşifler, çatışarak değil, “olmuyorsa” diyerek ayrılırlar. Gitmeleri bir kriz yaratmaz ama kurumun gelecek enerjisini sönümlendirir. Ve ne yazık ki çoğu zaman, bu enerjinin farkına ancak kaybedildiğinde varılır.

Bugün bir kurumsal kaşifi tanımak için CV'sine değil, hikayesine bakmak gerekir. Sınırları nasıl zorladığına, hangi duvarlara çarptığına ve çarptıktan sonra pes etmek yerine ne inşa edip hangi yolu aldığına. Bu insanlar, şirketlerin geleceğiyle ilgili öngörüler taşıyan ama çoğu zaman bugünün gündemlerinde görünmez kalan isimlerdir. Onlara sadece inovasyon sürecinde değil, organizasyonel tasarımda, stratejik dönüşümde ve kültürel yeniden yapılanmada da rol vermek gerekir. Aksi halde, organizasyonlar geleceği inşa edenlerle değil, geçmişi yönetenlerle yol alır.

Sonuç olarak, kurumsal kaşifler kurumların geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip önemli bireylerdir. Bu nedenle onları tanımak, anlamak ve desteklemek kurumların sürdürülebilir başarısı için elzemdir.